Şarkı Sözleri

Şarkı Sözü D Kategorisi

Düş Sokağı Sakinleri – Acıdan Doğar İnsan

Düş Sokağı Sakinleri – Acıdan Doğar İnsan

Albüm Adı : Cennet

Aşklar dökülüyor gözlerimden
Bir tarafı hep kırık kalpli
Denizler gibi büyüyor acının beşiği
Dargın ve boş kendine yabancı
Göğün çıplak şarkılarıdır şimdi
Bulutlarda sallanan
Ben ve öteki
Şehrin düşle sevişen mavi bedeni
Katılırcasına ölünen yitik bir öyküden
Çekip al beni ve kurtar sana çocukça bakan
Kirlenmiş utangaç saçlarımı
Ellerinde biriktirdiğim gecenin renginden
Acıdan doğar insan
Aşktır insanı yaratan…
Aşklar dökülüyor gözlerimden
Bir tarafı hep kırık kalpli
Denizler gibi büyüyüp
Acının boş beşiğinde
Kendini kurban eden
Ben ve öteki
Geride bıraktığımız bir tek göğün
Gözü yaşlı maviliğidir şimdi
Acıdan doğar insan
Aşktır insanı yaratan…

Dursun Ali Erzincanli – Sen Yoktun

Dursun Ali Erzincanli – Sen Yoktun

Albüm Adı : En Sevgiliye 2

Sen yoktun…
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti

Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun…
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple…

Sen yoktun…
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
‘Rabbimiz’ dedi,
‘Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.

Sen yoktun…
Hz.İsa ‘Ahmed’ diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor…
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun…

Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme…
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi…
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada

Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne…
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne…
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız

Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler…

Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik…
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
‘Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
‘ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu…

Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.

Ebu hureyren vardı…
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.

Ve sen gittin…
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam…
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.

Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
‘Kardeşcik’ dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.

Kaside-i Bürde

Yurdundan koparılmış gözleri sürmeli yaralı bir ceylân gibi
Suat’ı alıp götürdüler. Gönlüm öyle kırık ki!
Gönlüm, azat nedir bilmeyen bir köle örneği ezgin.
Tan vakti Suat göçtü buralardan. O ne mağrur bakışlardı Rabbim
Ve ne müstağni.
Suat ki boyu altın ölçüde; önden bakılınca zarif nahif, incecik belli,
Tombul görünüşlü arkadansa, arka çizgileri bile belli.
Gülerken dişlerinde kar yağar gibi bir kış aydınlığı ,
Öyle beyaz, onları şarapla yıkıyorlar durmadan sanki.
Vâdi açık. Kuşluktur. Çakıllarda kuş sesli serin sular.
Kuzey yelleriyle serin sular gibi saf ve ışıklı Suat’ın ağzındaki.
Süpürürse rüzgâr nasıl üstündeki bulutları, nasıl yıkarsa pırıl pırıl
Geceleri yağmur tepeleri
Ağzındaki su o yağmur suyu Suat’ın. dişleri o beyaz kum tepeleri.
Soylulukta en soylu, cömertlikte bir eşi yok bir sevgili iken Suat,
Ne kendi sözünde durdu, ne de dinledi beni.
Suat bu, işi gücü bana oyun, naz, vefasızlık, söz verip dönmek.
Benim kaderim böyle, Onun aşk felsefesi.
Bulut bir zavallıdır Onun yanında biçimden biçime girmekte,
Renkten renge girmekte yaya kalır bukalemun, gulyabani.
Sen ne aptalsın ki yahu sandın Suat durur sözünde.
Kalburda su durursa, Suat da durur sözünde tabii.
Suat’tan söz aldım diye böbürlenip durmak ha!
Hayaller kurdun, umutlandın! Ama umutlar uçucu, aldatıcıdır
Rüyalar gibi.
Suat’ın vuslat. sözleri geçse yeridir atlatışlar tarihine.
Bir söz istedin mi kendinden, hemen kesilir meşhur yalancı
Urkub’un teki.
Böyle arkandan atıp tutuyorum ya Suat, elbet ayrılık acısından.
Onun için affet beni, sen yine de sev beni.
Suat şimdi mutlaka öyle bir yerdedir ki, vakit de akşam;
Saf kan ve yörük dişi develerdir ancak develerin oraya götüreni.
Evet, ta ötelerde konaklıyan Suat oymağını tutmak için
Yüreğe korku veren. dağ gibi rüzgâr tempolu hecin develer gerekli.
Öyle deve gerek ki, terlerse ırmak aksın kulağının ardından,
Uçsuz bucaksız çöl yollarını seve seve tepmeli…
Bir deve ki. bakışı iki hançer ufuklara saplanan.
Eşi gitmiş; yabani bir aksığın gibi öyle uçsun ki, o dursun, altından
Kaysın ateş çölü ve ateş tepeleri.
Gerdanı sağlam. ayakları yer sarsan vücudu kıvrım kıvrım ve
Ölçülü biçili.
Soy sopça en arık damızlık develerden haydi haydi ileri.
Böğrü enli, boynu uzun ve kalın; çehresi geniş.
Bir erkek deveyi andırmalı tıpkı; Suat’ı tutar o zaman belki.
Derisi daha parlak olmalı kabuğundan deniz kaplumbağasının.
Ve ondan daha sağlam. kızgın güneş altında aç azgın keneler bile
Onu örseleyememeli.
İlk bakışta dağ gibi korku vermeli görünüşü bakana:
Boyu yüksek mi yüksek, çevik mi çevik ayakları, tertemiz şeceresi.
Gürbüz, etine dolgun. bakımdan öyle semizlemiş .olmalı ki,
Oyluklarından tırmanan salkım salkım keneler derinin cilâsından
Kayıp kayıp düşmeli.
Yürürken baldırından, et fırlasın etinden, iki ön bacağı ok gibi
Çıksın dolgun göğsünden. serbest atılışlı çalım çalım üstüne bir
Yaban merkebi örneği.
Gözlerle gerdan arası, başın yular takılan yeri.
Sert ve katı olmalı bileği taşı gibi.
Ve upuzun kuyruğu ipek tüylü, sarksın memelerin üstünden.
Öyle dokunmalı ki memelerin ucunu ürkütmemeli.
Kapkara iki mızrak bacakları, rüzgâr gibi uçmalı
Şüpheye düşmelisin ayakları yere değdi mi, değmedi mi.
Yumru burnundan, kulağından, beyzi çehresinden bu türlü develeri.
Tanır derhal deveden anlayan yekta bir bilirkişi.
Ayakları demirdenmişcesine çakılları fırlatır iki yana.
Deri mahfaza bile takmaksızın aşar kayalıkları bu eşsiz develer ki.
Çalışkan bir işçi gibi terler coştukça, terledikçe coşar…
Aşar kuşlar gibi serap derelerini, sahra tepelerini, ateş
Çöllerini…
Kertenkelenin güneşte yanan sırtı sıcaktan külde pişmiş ekmeğe
Döndüğü günler bile kimse durduramaz koşmaktan şu bizim deveyi.
Bir sıcaklık ki, a yolcular dinlenin! der kervan sahibi
Ve taş altına gizlenir siyah çekirgeler, o sabır ateşleri.
Ama bizim meşhur devemiz gün ortasında koşusunu bitirmez,
Başlamıştır yolculuğa sanki daha yeni.
Sıcak artar, değişir yürüyüşü; sıcak arttıkça değişir. Ve ön
Ayaklarının
Çırpınışlı hızlanışı andırır ölmüş çocuğuna göğüs döven bir anneyi
Ve ona bakıp (anıp kendi ölmüş yavrularını
Da) hıçkıran yırtınan öbür anneleri.
Evet o yürüyüş, o ayak çırpınışları göğsünü paralayan yaşlı bir
Annenin çırpınışları.
Akla elveda diyen bir annenin, alır almaz ilk yavrusunun kara
Haberini.
Göğsü kan içinde kalan. üstü başı yırtılmış,
Saçları darma dağın çılgın bir annenin haberini.
Söz taşıyıp öç alan iki yüzlü şiir ve kabile düşmanlarım :
“Ey Ebi Sülma’nın oğlu sen mahvoldun.” dediler. Suat’ın derdi
Bana yetmezmiş gibi.
“Ey Ebi Sülma’nın oğlu sen kendini ölmüş bil.” Ben de koştum
Güvendiğim dostlara :
Kime başvurdumsa ama: “Biz yokuz bu işte, var git kendin bak
Başının çaresine” demezler mi?
Ben de onlara dedim : “Gidin gidin beni yalnız bırakın,
Neye hükmetmişse o olur, hükmeden o Allah ki.
Yaşamak dediğiniz nedir bin yıl yaşasa bile
Eninde sonunda insanoğlu o kanbur tahta kutuya girmiyecek.
Binmiyecek mi?
Heber geldi: “peygamber. seni öyle bir cezaya çarpacak ki!”
Siz bilirsiniz. hey zavallılar! İşte onun kapısındayım, yüreğimde
Sonsuz bağışlanma ümidi.
Ondan özür dilemeye geldim, af istemeğe geldim;
Çünkü O sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin.
O affedenlerin en affedicisi.
İçi hidayet öğütü en yüce gerçekler dolu Kur’anı
Sana armağan eden Allah için ver bana bir savunma mühleti.
Bakma ve zaten bakmazsın sözlerine beni kıskananların.
Senin hükmün onlara değil, hakka ayarlı ve ben de bir parça
Suçluyum belki.
Ama senin makamındayım şimdi. Fillerin bile titrediği makamda.
Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse. işitse
İşittiklerimi
Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı
Kurtarır:
Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi.
Beni ancak o kurtarabilir burda. Yalnız O. Şimdi söz yalnız Onun.
Ama O “Sen suçlusun, cezanı çekeceksin” dese önünde eğik
Bulur boynumu adaletin heybeti.
En heybetli manzara bu olur benim için. Çünkü Asserde,
İç içe açılan sonsuz aslan yataklarının en içindeki
Muhteşem yurdunda hüküm süren aslanlar başbuğudur O.
Bir arslan ki. erkenden ava çıkar, yavrularının besini insanoğlu,
İnsan eti.
Bir arslan ki, savaş alanında kendi düşmanı dengi
Bırakmadan çarpışmayı, haram sayar kendine savaşı terketmeyi.
Heybetinden kısılır sesleri yırtıcı çöl arslanlarının ,
Arslanlar arasında bile o dağıtır adaleti.
Parçalandı silâhları ve elbiseleri, kurda kuşa yem oldu
Bu vâdide kendi gücüne bileğine güvenen nice kişi.
Şüphe yok ki, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından
Allahın.
Sonsuz bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi.
Ve arkadaşları O’nun, Mekke vâdisinde İslâmı kabul eden
Kureyşin en ileri gelenleri… Cömertlikte ve yiğitlikte hiç birinin
Yok dengi.
İlk gûnler, göçmek gerekliydi, hemen göçtüler, . zerre tereddüt
Etmeden.
Bırakarak yurtlarını, tüten ocaklarını, mal ve mülklerini.
Yerlerinde kalanlar çarpışamıyacak güçte olanlardı.
Onlar da, müdafaasız ve silâhsız, çepçevre küfürle çevrili, bugünü
Hazırlamış beklemişlerdi.
Evet, bunlar, başları dimdik gezen yiğit üstü yiğit,
Davuda mahsus demir gömlektir zırh diye giydikleri.
Zırhları pırıl pırıl ve upuzun. Çelikten büklümleri öyle ki,
Birbirine geçip kaynaşmış bir ayrıkotunun halkaları gibi.
Mızrakları düşmanı devirse yere, gurur nedir bilmezler,
Yenilirlerse bilmezler nedir umut kesmek, yok ya yenildikleri!
Ak soy develer gibidir gidişleri. korunmaları da saldırış.
Vurulunca göğüslerinden vurulurlar. Onlar ürkmez, onlardan
Ürker dev dalgalı ölüm denizi.

Dursun Ali Erzincanli – Hayber Firtinasi

63 Yılın 60’ıydı,
Günler sayılı ve hicretin 7. yılı
Medine’ye 48 millik mesafede bir yer.
Adı Hayber.
Gün herhangi bir gün
Sakin ve sessiz
Ama gece gölgeler çekilince,
Hayberliler fitne kazanına çeviri hayberi.
Üseyr adında biri duydukları nefreti kelimelere döker,
Muhammed üzerimize yürümeden biz Medine ye saldıralım.
Nasıl olsa tüm Mekkeliler yanımızda,
Onunla yurdunun ortasında çarpışalım,
Eski ve yeni bütün hıncımızla.
Bu fikir kabul görür hazırlık başlar hayberde.
63 yılın 60’ydı.
Müşrikleri kışkırtıp Medine-i yok etme planı,
Bardağı taşıran son damla ve çatlayan sabır taşıydı.
Bu damlanın adı Hendek savaşıydı.
Rüzgar ekmişti hayberliler, bu yüzden fırtına biçeceklerdi.
Fırtına kopmak üzere,
Medine-i Münevverden nasıl çıktığını bilirsiniz Ashabın,
Bedir’den tanırsınız bu çıkışı, Uhud’dan tanırsınız.
Her biri bir ölüm meleği gibi,
İşte Hz. Ali elinde resûlüllahın beyaz sancağı.
Ordunun öncüsü Ukkaşe,
Sağ kol kumandanı Hz. Ömer,
En önde süzülen 200 er,
1400 piyade dolu dizgin atlarıyla,
Sonra peygamber hanımı ümmü seleme,
Peygamber halası Hz. Safiyye,
Toplam 20 hanım sahabe şefkat kanatlarıyla
İşte bu ordu,
Medine’den sah baya doğru akan peygamber ordusu.
Savaşın parolası ya Mansur emit,
Fırtına yolda.
Hayberin önündeyiz, mevsim yaz
Peygamber atı zari bin gölgesi düşüyor çalılıklara,
Peygamberin gölgesi olmaz.
Birkaç gün peygamber eşliğinde muhasara
Ve hastalanıyor nur nebi
Sancağı Ebû Bekir alıyor, fetih müessir olmuyor,
Sancağı Ömer alıyor,
Elden ele dolaşıyor peygamber sancağı
Ama fetih gerçekleşmiyor.
Sahabe hayberde zor durumda,
Sahabe peygamber huzurunda
Fahri Kâinat ashabına sesleniyor,
Yarın sancağı öyle bir yiğide vereceğim ki;
Allah ve Resûlü onu sever,
Oda Allah ve resûlünü sever.
O hayberi feth etmedikçe dönmeyecek.
Allah fethi onun eliyle gerçekleştirecek.
Bitmek tükenmek bilmedi o gece,
Kimdi o yiğit
Ashab-ı Güzin sabaha kadar düşündü durdu
Hattaboğlu Ömer,
O günkü kadar kumandanlığı istememiştim diyor
Kimdi o
Bakın işte sabah oluyor
Karargâhın önünde Ashab
Ve bir nur vuruyor çadırın dışına doğru
Rasûlüllah çıkıyor.
Ebû Bekir ve Ömer başta olmak üzere,
Kureyş muhacirleri elini uzatıyor,
Ensar uzatıyor elini,
Hep sancağa talipler
Rasûlü Ekrem’in nazarları birini arıyor
Duyulan tek şey peygamberin suskunluğu,
Saki nefes alsalar başlarından kuş değil,
Göğüslerinden canları uçacak.
Ve o mübarek dudaklarından bir soru dökülüyor,
Ali nerde?
Demek o yiğit ali idi
İşte Ali zülfikârı belinde
Sancak ak sancak
Peygamber sancağı ali-i mürte zarın elinde
Fırtınanın merkezinde bir yer
Adı Hayber
Ve fırtına iş başında
Merhab adında biri,
Hayberlilerin en büyük savaşçısı
Kılıcını sallayıp meydan okudu Ali’ye.
‘ Cesaretin varsa karşıma çık diye ‘
Önce şairler çarpışırdı savaş meydanlarında,
Şiirler savaşırdı.
Söz Âlideydi;
‘ Ben öyle biriyim ki annem bana Haydar ismini koymuş,
Ben ormanların derinliklerinden kükreyerek gelen Aslan gibiyim.’
Ve sözü uzatmadı haydar,
Söz kılıçlarındı.
İlk hamle merhabtan,
Ali kılıç darbesini kalkanıyla karşılıyor,
Ve kalkan ikiye ayrılıyor,
Ve Ali’nin elinden yere düşüyor.
Allah’ın arslanı şuan savunmasız,
Fatımat-üz Zehra’nın gülü savunmasız,
Hayberliler sevinç içinde,
Merhab’ın gülmekten dişleri görünüyor.
Sahabe şaşkın,
Fahri kainatın gözleri sükun denizi.
Eğer bir hamle daha yaparsa merhab,
Hayır,
Hayır, Hz. Ali’nin elinde etrafa parıltılar yayan bir şey var,
Bu Zülfikar
Semaya doğru bir kavis çizdi,
Ve ardından durdu Zülfikar.
Allah’ın arslanıyla göz göze geldi merhab,
Gördüğü son şey,
Hz. Ali’nin yıldırımlar salan gözleriydi.
Ve indi Zülfikar önce kalkanını,
Sonra miğferini ikiye ayırdı.
O gün fırtınanın adı Haydar-ı Kerrardı.
Fahri Kainat savaş meydanını geziyor,
Yaralananlar şehit olanlar.
Efendimiz bir şehidin başucunda duruyor.
Boğazından bir okla vurulmuş bu şahış,
Bir çöl arabıydı.
Efendimiz ona da ganimetten bir pay ayırmıştı.
Kendisine getirilen ganimeti aldığı gibi,
Peygamberin yanına gelmiş,
Ya Rasûlallah bu nedir diye sormuştu.
O senin payındır deyince efendimiz,
Ya Rasûlallah demişti adam
‘Ben bu ganimet mallarını almak için Müslüman olmadım’
Ben demiş…
Ve eliyle boğazını göstererek devam etmişti.
‘Ben şuaramdan bir okla şehit olmak için Müslüman oldum’
Fahri Kainat ona;
‘ Eğer sen doğru söylersen,Allah’ta seni doğrular’ demişti.
Şimdi tam dediği yerden bir okla şehit düşmüştü.
Efendimiz cübbesini çıkartıp onun üstüne serdi
Ve cenaze namazını kıldı.
Namazdan sonra şöyle dua etti;
‘ Ey Allah’ım bu kulun senin yolunda şehit olarak öldürüldü
Ben şahadet ediyorum ‘
63 Yılın 60’ıydı
Günler sayılı, hicretin 7. yılı.
Aslanlarını bağrına bastı Medine-i Münevvere,
Hayber tarihine küstü.
Rüzgarsa Rabbinin emriyle esti.
‘ Ya Rab yeryüzü Asr-ı saadetten beri acıya acı ekliyor
Ya Rab bugün insanlık senden bir fırtına bekliyor

Müzik ruhun gıdasıdır. Edebiyat da öyle. Edebiyat ile müziği birleştiren en önemli faktör de şarkı sözleri. Bazı şarkı sözleri öyle değerli ki, en büyük şiirler kadar etki bırakıyor dinleyende. Pek çok şarkı sözü yazarının ozan olarak anılmasının sebebi de bu sanırız. Bazen kırgınlığımızı dile getirmek, bazen aşkımızı anlatmak, bazen de barış dalı uzatmak için şarkı sözlerine sarılırız. Bazı şarkılar dilimize takılır, nakaratını söyler dururuz ama sözlerinin gerisini unuturuz. Şimdi bütün şarkı sözlerini tek tıklamayla önünüze seren bir site var -> Sarki-Sozleri.Net

Bu Site

Şarkı Sözleri

Sitesidir...

Yerli ve yabancı şarkı sözlerini, sanatçıların biyografilerini, şarkı sözü notalarını, müzik haberlerini, akor-tab bilgilerini ve popüler şarkıların çevirilerini www.sarki-sozleri.net'te bulabilrisiniz.

Yukarı