Şarkı Sözleri

Şarkı Sözü D Kategorisi

Dursun Ali Erzincanli – Hayber Firtinasi

63 Yılın 60’ıydı,
Günler sayılı ve hicretin 7. yılı
Medine’ye 48 millik mesafede bir yer.
Adı Hayber.
Gün herhangi bir gün
Sakin ve sessiz
Ama gece gölgeler çekilince,
Hayberliler fitne kazanına çeviri hayberi.
Üseyr adında biri duydukları nefreti kelimelere döker,
Muhammed üzerimize yürümeden biz Medine ye saldıralım.
Nasıl olsa tüm Mekkeliler yanımızda,
Onunla yurdunun ortasında çarpışalım,
Eski ve yeni bütün hıncımızla.
Bu fikir kabul görür hazırlık başlar hayberde.
63 yılın 60’ydı.
Müşrikleri kışkırtıp Medine-i yok etme planı,
Bardağı taşıran son damla ve çatlayan sabır taşıydı.
Bu damlanın adı Hendek savaşıydı.
Rüzgar ekmişti hayberliler, bu yüzden fırtına biçeceklerdi.
Fırtına kopmak üzere,
Medine-i Münevverden nasıl çıktığını bilirsiniz Ashabın,
Bedir’den tanırsınız bu çıkışı, Uhud’dan tanırsınız.
Her biri bir ölüm meleği gibi,
İşte Hz. Ali elinde resûlüllahın beyaz sancağı.
Ordunun öncüsü Ukkaşe,
Sağ kol kumandanı Hz. Ömer,
En önde süzülen 200 er,
1400 piyade dolu dizgin atlarıyla,
Sonra peygamber hanımı ümmü seleme,
Peygamber halası Hz. Safiyye,
Toplam 20 hanım sahabe şefkat kanatlarıyla
İşte bu ordu,
Medine’den sah baya doğru akan peygamber ordusu.
Savaşın parolası ya Mansur emit,
Fırtına yolda.
Hayberin önündeyiz, mevsim yaz
Peygamber atı zari bin gölgesi düşüyor çalılıklara,
Peygamberin gölgesi olmaz.
Birkaç gün peygamber eşliğinde muhasara
Ve hastalanıyor nur nebi
Sancağı Ebû Bekir alıyor, fetih müessir olmuyor,
Sancağı Ömer alıyor,
Elden ele dolaşıyor peygamber sancağı
Ama fetih gerçekleşmiyor.
Sahabe hayberde zor durumda,
Sahabe peygamber huzurunda
Fahri Kâinat ashabına sesleniyor,
Yarın sancağı öyle bir yiğide vereceğim ki;
Allah ve Resûlü onu sever,
Oda Allah ve resûlünü sever.
O hayberi feth etmedikçe dönmeyecek.
Allah fethi onun eliyle gerçekleştirecek.
Bitmek tükenmek bilmedi o gece,
Kimdi o yiğit
Ashab-ı Güzin sabaha kadar düşündü durdu
Hattaboğlu Ömer,
O günkü kadar kumandanlığı istememiştim diyor
Kimdi o
Bakın işte sabah oluyor
Karargâhın önünde Ashab
Ve bir nur vuruyor çadırın dışına doğru
Rasûlüllah çıkıyor.
Ebû Bekir ve Ömer başta olmak üzere,
Kureyş muhacirleri elini uzatıyor,
Ensar uzatıyor elini,
Hep sancağa talipler
Rasûlü Ekrem’in nazarları birini arıyor
Duyulan tek şey peygamberin suskunluğu,
Saki nefes alsalar başlarından kuş değil,
Göğüslerinden canları uçacak.
Ve o mübarek dudaklarından bir soru dökülüyor,
Ali nerde?
Demek o yiğit ali idi
İşte Ali zülfikârı belinde
Sancak ak sancak
Peygamber sancağı ali-i mürte zarın elinde
Fırtınanın merkezinde bir yer
Adı Hayber
Ve fırtına iş başında
Merhab adında biri,
Hayberlilerin en büyük savaşçısı
Kılıcını sallayıp meydan okudu Ali’ye.
‘ Cesaretin varsa karşıma çık diye ‘
Önce şairler çarpışırdı savaş meydanlarında,
Şiirler savaşırdı.
Söz Âlideydi;
‘ Ben öyle biriyim ki annem bana Haydar ismini koymuş,
Ben ormanların derinliklerinden kükreyerek gelen Aslan gibiyim.’
Ve sözü uzatmadı haydar,
Söz kılıçlarındı.
İlk hamle merhabtan,
Ali kılıç darbesini kalkanıyla karşılıyor,
Ve kalkan ikiye ayrılıyor,
Ve Ali’nin elinden yere düşüyor.
Allah’ın arslanı şuan savunmasız,
Fatımat-üz Zehra’nın gülü savunmasız,
Hayberliler sevinç içinde,
Merhab’ın gülmekten dişleri görünüyor.
Sahabe şaşkın,
Fahri kainatın gözleri sükun denizi.
Eğer bir hamle daha yaparsa merhab,
Hayır,
Hayır, Hz. Ali’nin elinde etrafa parıltılar yayan bir şey var,
Bu Zülfikar
Semaya doğru bir kavis çizdi,
Ve ardından durdu Zülfikar.
Allah’ın arslanıyla göz göze geldi merhab,
Gördüğü son şey,
Hz. Ali’nin yıldırımlar salan gözleriydi.
Ve indi Zülfikar önce kalkanını,
Sonra miğferini ikiye ayırdı.
O gün fırtınanın adı Haydar-ı Kerrardı.
Fahri Kainat savaş meydanını geziyor,
Yaralananlar şehit olanlar.
Efendimiz bir şehidin başucunda duruyor.
Boğazından bir okla vurulmuş bu şahış,
Bir çöl arabıydı.
Efendimiz ona da ganimetten bir pay ayırmıştı.
Kendisine getirilen ganimeti aldığı gibi,
Peygamberin yanına gelmiş,
Ya Rasûlallah bu nedir diye sormuştu.
O senin payındır deyince efendimiz,
Ya Rasûlallah demişti adam
‘Ben bu ganimet mallarını almak için Müslüman olmadım’
Ben demiş…
Ve eliyle boğazını göstererek devam etmişti.
‘Ben şuaramdan bir okla şehit olmak için Müslüman oldum’
Fahri Kainat ona;
‘ Eğer sen doğru söylersen,Allah’ta seni doğrular’ demişti.
Şimdi tam dediği yerden bir okla şehit düşmüştü.
Efendimiz cübbesini çıkartıp onun üstüne serdi
Ve cenaze namazını kıldı.
Namazdan sonra şöyle dua etti;
‘ Ey Allah’ım bu kulun senin yolunda şehit olarak öldürüldü
Ben şahadet ediyorum ‘
63 Yılın 60’ıydı
Günler sayılı, hicretin 7. yılı.
Aslanlarını bağrına bastı Medine-i Münevvere,
Hayber tarihine küstü.
Rüzgarsa Rabbinin emriyle esti.
‘ Ya Rab yeryüzü Asr-ı saadetten beri acıya acı ekliyor
Ya Rab bugün insanlık senden bir fırtına bekliyor

Dursun Ali Erzincanlı – Gelseydin

Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine’ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
‘Kardeşlerim’ deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla…
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O ‘Kutlu Doğum’ gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere’den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani’den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek…
Hz.Vahşi gibi…
Hani sen Hane-i Saadet’ten Mescid-i Nebevi’ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı’nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) …
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! …

Dursun Ali Erzincanli – Efendim

Sultân-ı rüsûl, şâh-ı mümeccedsin Efendim!…
Bîçârelere devlet-i sermedsin Efendim!…
Dîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin Efendim!…
Menşûr-ı le’amrüke mü’eyyedsin Efendim!…
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Tâbiş-geh-i ervâh-ı mücerred güherindir…
Mâlişgeh-i ruhsâr-ı melik hâk-i derindir…
Ayîne-i dîdâr-ı tecellî nazarındır…
Bû Bekr Ömer, Osmân ü Ali yârlarındır…

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Hutben okunur minber-i iklîm-i bekâda…
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda…
Gülbâng-i kudûmun çekilir Arş-ı Hudâ’da…
Esmâ-i Şerîfin anılır arz u semâda…

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Ol dem ki velîlerle nebîler kala hayrân…
‘Nefsî’ deyü dehşetle kopa cümleden efgân.
Ye’s ile usâtın ola ahvâli perîşân.
Düstûr-ı şefâ’atle senindir yine meydan…

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim! Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Bir gün ki dalıp bahr-ı gama-ı firkate gittim.
İlden yitirip kendimi, bîhodluğa yitdim.
İsyânım anıp, âkıbetimden hazer itdim:
Bu matlâ’ı yâd eyledi bir seyyid işitdim.

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Ümmîddeyiz ye’s ile âh eylemeyiz biz!
Sermâye-i îmânı tebâh eylemeyiz biz.
Bâbun koyup ağyâre penâh eylemeyiz biz.
Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz.

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Bî-çâredir ümmetlerin isyânına bakma…
Dest-i red urup, hasret ile Dûzâha kakma…
Rahm eyle amân, âteş-i hicrânına yakma…
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma.

Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!…

Bilinmeyen Osmanlıca Kelimeler

Sultân-ı Rüsül: Resullerin Sultanı
Şâh-ı Mümecced: Methedilmiş, övülmüş, şereflendirilmiş şah
Devlet-i sermet: Sürekli, değişmez, daimî devlet
Ser-âmed: Başta bulunan, ileri gelen
Menşû: Neşrolunmuş, dağıtılmış, yayılmış
Sultân-ı müeyyedsin: Doğrulanmış sultan
Tâbişgeh-i ervâh-ı mücerred: Pırıltılı yerde üstün ruhlar
Güher: Elmas, cevher
Mâlişgeh-i ruhsâr-ı melek: Meleklerin yüzlerini sürdüğü yer
Hâk-i derindir: Kapı eşiğinin toprağı
Minber-i iklîm-i bekâda: Ebedî devletin minberi
Mahkeme-i rûz-ı cezâda: Ceza gününün mahkemesi

————————————————————————————-

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

EFENDİM!…

(Resullerin Sultanı’sın, övülmüş Şah’sın Efendim!…
Çaresizlere, değişmez sürekli devletsin Efendim!…
İlâhî divanda en başta gelensin Efendim!…
‘Le’amrüke’ emr-i ilâhîsiyle ebedîsin Efendim!…)

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!….
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!….)

(Pırıltılı yerde (üstün) ruhlar (arasından seçilmiş) cevhersin…
Kapı eşiğinin toprağı, meleklerin yüz sürdüğü yerdir…
Senin baktığın yerlere yüzünün nuru yansır…
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali dostlarındır…)

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!….
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!….)

(Bakî âlem minberinde hutben okunur.
Ceza gününde, (büyük) mahkemede hükmün tutulur…
Huda arşında toplu halde (sana) salâvat çekilir…
Arz ve semada güzel isimlerin anılır…)

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!..
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!..)

(O vakit ki nebîler, veliler (sana) hayran kalır…
Dehşetle cümle (insanlar), ‘Nefsî’ diye korkuya kapılır.
Ümitsizlik içerisinde günahkârların hâli perişandır.
Müsaade olunan şefaatle senindir meydan…)

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!….
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!….)

(Bir gün ki gam denizinde ayrılık fikrine dalıp gittim.
Kendimi kaybedip mana ikliminde yittim.
İsyanımı anıp akıbetimden korktum.
Bu matla’ı yâd eyledi,(okudu) bir seyit işittim.)

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!….
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!….)

(Ümitteyiz, ümitsizlikle ah eylemeyiz biz!
İman sermayesini harap eylemeyiz biz.
(Ey Rasûlullah!) kapını koyup gayrisine sığınmayız biz.
Sen muhafaza ederken başka yere bakmayız biz.

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!….
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!….)

(Biçaredir, ümmetlerinin isyanına bakma…
Ret elini verip hasret ile cehennemde yakma…
Merhamet eyle, aman hicran ateşine yakma…
Ümmetlerinden çok günahı olan Galip’i bırakma.)

(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed’sin Efendim!….
Hak’tan bize doğrulanmış Sultan’sın Efendim!….)

Dursun Ali Erzincanli – Dağlarımı Sev

Yaşasaydım aranızda olacaktım
Yaşasaydım sen ağlamıcaktın anne
Kahpe bir kurşun alnımdan vurmasaydı
Sizin gibi bayrak sallıcaktım
Meydanlarda omuz omuza yürüyecektik
Tıpkı serin bir sabah her şey vatan için diyerek
Dağlara yürüdüğümüz kardeşlerim gibi

Sinoplu teğmen Arif gibi
Diyarbakırlı Mehmet gibi
Urfalı İbrahim Trabzonlu Dursun Yozgatlı Rıza gibi
Omuz omuza yürüyecektik
Vatan için vatanım için

O kahpe kurşun alnımdan vurmasaydı
Sana mektup yazacaktım anne
Ağrılı hasanı anlatacaktım sana
Annesi ellerine kına yakıp git oğul demiş
Eğer o çapulcu sürüsünden korkarsan
Sütümü emeğimi haram ederim demiş
Hasan korkmadı anne

Dağlar soğuktu silahlar ellerimize yapışıyordu
Ama hasan üşümedi anne vuruldu düştü yere
Teğmenim toprağa baktı
Urfalı vuruldu bayrağa baktı teğmenim
Adanalı vurulduğunda bir şahin göğe yükseldi
Biz kan kardeşiydik anne
Ama can kardeşi olmak farklıydı
Canımız bayrakta birleşsin diye
Dağlara yürümüşdük o sabah
Canlar bayrakta birleşiyordu

Anne intikamım için mi sokaklardasın
Çaresizliğinden dolayımı böyle iki büklüm ağlamaktasın
Üzülme toprak kokulu annem üzülme
Sen kabrime gel mezarıma gel ki melekler iniyor seni teselli için
Ben seni seyrediyorum doya doya yüzüne bakıyorum
Sende beni özleyince ayyıldızı seyret
Teğmenim söz verdi anne
Kanınız yerde kalmıcak dedi
Biz ölmedik anne
Şehitler ölmez derdin ya sen
Melekler arkadaşımız oldu
Sadece ben değil Diyarbakırlıda burada
Hasanın elleri hala kınalı
Anne teğmenime deki
Koca bir şehit ordusu gökyüzünde nöbet tutuyor
Elleri tetikte gözleri bayrakta
Nefeslerini tutmuş bekliyorlar
Bu topraklar tanır Gökyüzü şehitlerinin yere inişini
Çanakkale tanır Kıbrıs semaları şehit kokar hala
De ki bekliyorlar
Otuz bin canın intikam saatini

Anne ağlama
Dua et ve bekle
Dönicem serin bir sabah ellerinden öpicem
Sende kurşunun girdiği yerden öpiceksin
Alnımdan öpiceksin……..

Müzik ruhun gıdasıdır. Edebiyat da öyle. Edebiyat ile müziği birleştiren en önemli faktör de şarkı sözleri. Bazı şarkı sözleri öyle değerli ki, en büyük şiirler kadar etki bırakıyor dinleyende. Pek çok şarkı sözü yazarının ozan olarak anılmasının sebebi de bu sanırız. Bazen kırgınlığımızı dile getirmek, bazen aşkımızı anlatmak, bazen de barış dalı uzatmak için şarkı sözlerine sarılırız. Bazı şarkılar dilimize takılır, nakaratını söyler dururuz ama sözlerinin gerisini unuturuz. Şimdi bütün şarkı sözlerini tek tıklamayla önünüze seren bir site var -> Sarki-Sozleri.Net

Bu Site

Şarkı Sözleri

Sitesidir...

Yerli ve yabancı şarkı sözlerini, sanatçıların biyografilerini, şarkı sözü notalarını, müzik haberlerini, akor-tab bilgilerini ve popüler şarkıların çevirilerini www.sarki-sozleri.net'te bulabilrisiniz.

Yukarı